Hayatta her şeyin bilinç altıyla alakalı olduğuna inanıyorum. Yani bir şeyleri bilinç altı istiyor. Biz istemiyoruz. Korkuyoruz. Daha da fenası yapamayız diye düşünüyoruz. New York mu? Yok canım! Ya ben nasıl giderim oraya? Götümüzde don yok. Nasıl vize alırım da giderim? Sakın bu bilinçli şeylere inanmayın. Formül falan yok. Sadece korkmayın ve zihninize inanmayın. Korktuğum için yapamam dediğim için 28 yaşında babamla çalışmaya başladım. Kasımpaşa’daki dükkanda Babamın bana uygun gördüğü garanti altında dükkandayım. Ama nasıl mutsuzum. İstediğim dünyayı dolaşmak. Babamla yine kavga ettik. O sırada gelen müşterimiz bir Altın Fabrikasının satınalma memuru Baki Abi. Babam ” Sizde ingilizce iş var mı? Bu herifi başımdan alın” deyince o da “Hasan Ağabey, Bizim fabrika ABDye altın ihraç ediyor. Patron haftaya New York’a gidecek. Hemen gelsin görüşsün gitmeden” diyor. Yenibosna’daki fabrikaya varınca bizi arıyor. Ben de 3 vasıta aktarma ile gidiyorum. Eskiden inek otlayan otlaklardan birine yapıldığı için araçsız fabrikayı zor buluyorum. Hayatımın dönüm noktası. Meryem Ana portresi var binaya girişte. Lan nooluyoruz derken dev gibi bir odaya alıyorlar beni. Patron güvenilir bir adam bulmuş babası patron. “Sana üç kilo altın versem, Meksika, Panama oralara gidip satar mısın?” diyor. Benim aklımda altın kaçırmak falan yok. Ben göreceğim yerleri, latin kızlarını falan düşünüyorum. “Satarım” diyorum. “Tamam, sen hemen başla bir ay sonra geri dönünce bana söyle. İşi beğendiysen kalırsın”

Altın ile temas edilip üstü kontrol edilmeyen tek bölüm olan yönetim kısmında çalışmaya başlıyorum. Deli olmayanın yapmayacağı bir şey. Altın ile dolaşmak. Çünkü o bölgelerde adamı cep telefonu için öldürüyorlar. Bu firma sayesinde sektördeki her firmaya girebiliyorum. 2 sene sonra girdiğim şirket en büyük gümüş şirketi. Bu sefer Tek başımayım. 32rd West caddesinde bir otel buldum. Fiyatı uygun. New York’a bir geldim. Otel Kore mahallesinde. Her yer ekşi sos ve sarımsak kokuyor. New York’da kaldırımda mangal yapmak serbest. Araplar seyyar olarak ızgara tavuk satıyorlar. Donunun çalındığını fark etmeden 1 ay gezip uçağa binerken farkına varacağın “A donum kaybolmuş lan” diyebileceğin bir yer. İstanbul’dan tek farkı çok daha dürüst hırsızlar. Odama giriyorum. Penceremden Empire State gözüküyor. Bizim 32. Cadde Batı kısmının bir ucu Broadway bir ucu 5.caddeye varıyor. Saat akşam 1 den sonra 5.cadde güvenli olduğu için tüm evsizler gelip geniş kaldırama kartonlarını serip sabah 6 ya kadar uyuyorlar. Çoluk, çocuk hep birlikte. Bu şaka değil. Kızıyla her gün gelip uyuyan Beyaz Amerikalı gördüm. Hispanik, Arap falan değil. 4 göbek Amerikalı. Her geldiğimde aynı otelde kalıyordum. Sabah 5 gibi 5. caddenin 32.nd caddeye birleştiği yere bir kahve arabası gelirdi. Küçük bir motor gibi. Arkasında bir kişinin gireceği yer var. Adam muffin ve kahve satıyor. Sıra olurdu. Muffin tereyağlı. Kahve ile öyle bir güzel gidiyordu ki. Hiç unutmuyorum. Empire State demişken A.B.D’de her plakada eyalet ismi yazar ve eyaletin takma adı yazar. New York-Empire State, New Jersey- Garden State, Constitution State- Connecticut v.s Neden New York – Empire State? Yani İmparatorluk Devleti? Ayrıca Empire State Binası da , adını New York eyaletinin takma adından almaktadır. “İmparatorluk Devleti” lakabının kesin kökeni bilinmemekle birlikte, belgelenmiş en eski kaynaklarından biri George Washington tarafından 1785’te yazdığı bir mektupta New York’un Amerikan Devrimi sırasındaki gücüne hayranlığını ifade etmiş ve devletin “İmparatorluk Payitahtı ” olarak New York’u kabul ettiği belirtmiş. Zaten şimdi One Tower olan eski ikiz kulelerin tam karşısındaki kilisede başkanlık merasimi yapılmış ve ilk ABD başkanı New York şehrinde seçilmiş.
Bu akşamlık bu kadar iyi akşamlar. Kore Mahallesinde geçen başka anıları ileriki zamanda yazarım.

New York’ta Mutlu Bir Adanalı

Yazı dolaşımı


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir