Dün gibi hatırlıyorum Sezen Cumhur Önal “Still Got The Blues for you” şarkısını ” Bluzun hala bende saklı” diye anons etmişti. Sene 1986 falandı. TRT ikinci kanalında “Müzik Yelpazesi” programını sunuyordu. Uzun ömürler dilerim. ” Blues” melankoli, hüzün demek aslında. Sonra bir müzik türünün de ismi olmuş. Pamuk tarlalarında çalışan Afrikalı kölelerin hüzünlü müziği. Arnavutluk işte bana böyle bir hüzün verdi. Kaçıp kurtulmak istedim. Avrupa’nın ismi var sadece dedim. Gerçekten Arnavutluk’un bazı yerlerini görmek bana çok hüzün verdi. Melankolik oldum. Gezmenin güzel yanı işte bu. Her hüzünlü ve fakir ülke gibi buranın da insanları cana yakın ve yardım sever. Bir o kadar da trajik ve komik. Komünizm zamanı ülkenin kaynaklarının büyük bir bölümü bunker yapımına harcanmış. Yani betondan ve demirden yapılmış sığınaklar. Bir kısmı yer yüzünde bir kısmı toprağa gömülü silahla savunmak için pencereleri olan bir savunma yapısı. Ülkenin her yerinde var. Cadde ortasında, kırda, bayırda, Toplu konutun köşesinde. Toplu konutlar da o kadar sınırlı olanaklarla yapılmış ki kapısı yok ve en asgari malzeme ile yapılmışlar. Yapıldıkları 1960lı yıllarda kalmışlar. Ülke resmi rakamlara göre 2,7 milyon nüfuslu. Yaşayanlara göre ise bu sayı 1,5 milyon gibi. Çünkü Pandemi sırasında oluşan aşırı pahalılık insanların ülkeden kaçıp başka yerlerde yaşamasına yol açmış.
Ülkede her yerde fakirliğin izlerini görebiliyorsunuz. Çok üşengeç, rahat bir millet. Fiyatlar bize göre ucuz tabii ki ama yaşayanlara göre pahalı. Karadağa geçince bu fakirlik farkı daha çok belli oluyor. Mesela turist olunca taksiciler fiyat geçiriyor diye Arnavut bir arkadaşın tavsiyesine uymak istedim. Özel bir taksi şirketinden taksi çağırırsam düdüklemezler dedi. Çağırdım ve 10km mesafedeki bir yere 5 avroya gitmem lazımken taksi metre 1000 lek civarı yani 8,5 Avro gösterdi.
Çok ilginç başka bir şey daha var. Dolmuş yapan minibüsler eğer vakit geldiyse 1 kişi bile olsa kalkıyor. Kişi sayısı az olunca paranızı elinize verip indirmiyorlar. Gideceğiniz yere kadar gidiyorsunuz. Ben iki şehir gördüm. Tiran ve İşkodra. Tiran son 3 yılda gökdelenlerle dolmaya başlamış. Şehrin 800 bin gibi bir nüfusu var. Merkezinde kocaman bir park var. İçinde yapay göl var. Etrafı yüksek dağlarla çevrili. İçinden geçen kanal dedikleri bir dere var. Şehrin bazı semtleri bana Paşabahçe-Soğuksu mahallesini anımsattı. Düz çizilmiş yol çok az şehirde. Sadece şehrin merkezinde bir kaç bölüm var o kadar. Yine de herkese tavsiye edeceğim bir şey. Ülke gezmek ve görmek.
ozankemalcullu.com
Bilgiye giden yol