Acı
Acı denilince aklımıza gelen şeyler belirlidir. Bir ruhsal acı yani çektiğimiz sıkıntılar. İki yediğimiz yemeğin acı olmasıdır. Bir fiziksel olarak bedenimizde duyduğumuz acıdır. Bir yerimiz yaralanırsa duyduğumuz acı. Baba tarafı Adanalı olarak bizim aklımıza acı deyince önce acı yemek gelir. Yani Antep veya Maraş pul biberi ile yapılmış yemekler. Ya da acı sivri biber. Arnavut biberi gibi küçük süs biberleri. Çok küçük yaşta çocuklara bu acı verilir. Aslında sofrada bulunduğu ve yenildiği için merak eder ve küçükken yersin. Sonra artık bu alışkanlık olur. Adana’da sabah kahvaltıda ocağın gözüne konan domates ve biberler közlenir. Yanmış kabukları soyulur bol soğan, limon ve zeytinyağı ile çingene kebabı yapılır. Kullanılan biber süs biberi olmasına rağmen üstüne pul biber dökülür. Kahvaltıda çay eşliğinde bu yenir. Lavaş veya yufka ekmeği dürülerek suyuna bandırılıp yenir. Ağzın yandıkça çektiğin sıcak çay daha çok yakar. 38 derece gibi olan sıcakta daha çok terlersin. Sıcak memleketlerde acı yenmesi bana göre normal. Çünkü acının verdiği duygu bir türlü adrenalin etkisi veriyor. Adanalılara göre acı iştah açar. Acısız yemek tatsız ve ottur.
Diğer bir kural da eğer bir yemekte soğan, sarımsak ve acı yoksa o yemek tatsız bir şeydir ve yenilmeye değmez. Mesela çaya karabiber dökerler ki grip veya soğuk algınlığım geçsin. Her yemeğin yanında soğan veya sivri biber konulur. Mesela bir yemek gelir. Yemeğin yanında bir tabakta kuru soğan, yeşil soğan veya sivri biber gelir. Ev yemeğine birine gittiğinde de bu aynıdır. Bu bölgeden olanlar çok iyi bilir.
Bu bölgenin dışında çıkmadan acının sadece “isot” veya sivri biberden oluştuğunu düşünüyordum. Mesela Amerika^da acı “hot chili” denilen Meksika biberi (kırmızı sivri biber) ya da “Jalepeno” türü top biberdir. Bu iki tarz acı biber de önce ağzı yakıyor ve terletiyor. At turpu diye İngilizce’den çevirdiğim bir tür acı ise benim hiç tatmadığım bir acıydı. Moskova’da bir fuarda ne yiyeceğim diye düşünürken hiç denemediğim “Sushi” yemeğini denemeye karara verdim. Yaşım otuz ve o sıralar iş gereği sürekli Rusyadayım. Sushi’nin yanında gelen küçük mercimek kadar olan yeşil şeyin ne olduğunu anlamadım. Önce şu küçük şeyden başlayayım deyip hepsini ağzıma attım. Bilenler anladı evet o şey “Wasabi”ydi. Wasabi ağzıma girdikten sonra önce beynimde bir hapşırık hissi hissettim. Acı direk beyne gidiyor ve tüm vücudunuzda bir terleme olur ve aniden donuna kadar ıslanıyorsun. Maraş biberinde çok yersem saçım falan kaşınır tepki olarak. Bunda ise beyinde bir hapşırma etkisi oluyor ve bu çok çabuk gerçekleşiyor. Birkaç “Sushi” rulosunu ağzıma atmamla biraz ferahladım. İşte her acının gerçekten farklı bölgeye tesiri oluyor.
Aslında bir bakıma acı yemenin duygusal olarak bir mazoşistlik gibi algılıyorum. Vücuda bir ıstırap çektirmekten başka şekli yok. Ağzın yanıyor veya başka yerlerin fakat hala bu acıyı arıyorsun ve almadan yapamıyorsun.
Yunanistan acı yemek konusunda gerçekten çok ilginç sıfırlar. Yani hiç acılı yemekleri yok ve acıyı sevmiyorlar. Acı sos sorduğumda acılı peynirli bir sos getirdiler geçen gün. Burada acı kültürü olmayınca bende Meksika usulü “Tabasco” sosu aldım. Yemeklere onu ilave ediyorum. Bildiğim Meksika biberi kullanılıyor içinde ve sirke. Sirke tadını fana halde hissedebiliyorsun klasik sosta. Olsun yine de çok sevdiğim ve yemekleri tamamlayan bir sos. Made in USA bir ürün ve 1850’lerden beri aynı aile tarafından üretiliyor. Louisiana eyaletinde Edmund McIheny tarafında üretiliyor ve dünya markası oluyor. Evlendiği eşine ait olan aynı eyaletteki Avery adasında ektiği biberleri sosa dönüştürerek çok eski bir geleneği herkese sunuyor. Sosun herkese yayılma sebebi ise 1910larda sosun şu an ki şişesi olan “Kolonya” şişesine konarak satılmaya başlanması.
Son söz : Hayatımızda her türlü acı gelir geçer, mühim olan her anın keyfini çıkarmaktır.