Bir zamanlar, uzak bir köyde, Satılmış adında bir adam yaşardı. Adı sıradan, hayatı ise devletin kurallarına göre şekillenmişti. Hükümetin her söylediğine körü körüne inanan Satılmış, devlete adeta tapıyordu. Devlet ne dediyse doğru kabul eder, ne söylediyse mutlak gerçekmiş gibi davranırdı. O, devlete inanmakla birlikte, aslında hiç düşünmeden her şeyin doğru olduğuna kanaat getiriyordu.
Satılmış’ın karısı Makbule ise, devletin akıl oyunlarından daha farklı bir dünyada yaşıyordu. Onun gözleri, Satılmış’ın kör inancının aksine, bir nebze olsun açılmıştı. Makbule, devleti eleştiriyor, sorguluyor, ama Satılmış her seferinde gözlerini kapatıp “Devlet ne derse odur” diyerek devam ediyordu.
Bir gün, Satılmış hükümetin çıkaracağı yeni yasalarla ilgili bir gazete okudu. Hemen evdeki karısına koştu.
“Makbule! Hükümet bir yasa çıkarıyor! Herkesin tek bir doğruyu kabul etmesi gerektiğini söylüyor. Milliyetçilik, ırkçılık… İşte bunlar bizim temel inançlarımız! Devlet ne derse doğru kabul etmeliyiz!” dedi.
Makbule gazetesini kenara koydu ve Satılmış’a doğru bakarak, “Evet, evet… Herkesin tek bir doğruda birleşmesi çok mantıklı, değil mi? Fakat sen bir düşün, Satılmış! Devletin bize dikte ettikleri, gerçekten doğru mu? Yoksa biz beynimize kazandırılan, dayatılan düşüncelere mi inanıyoruz?” dedi.
Satılmış, her zaman olduğu gibi, karısının söylediklerini duymazdan gelerek, “Ama Makbule, devlet bu yasayı çıkarırken halkı birleştiriyor. Herkesin tek bir doğruda birleşmesi, milletin gücünü artırır! Her şey doğru, bunu anlaman lazım!” diye yanıtladı.
Makbule başını sallayarak, “Sen ne kadar devlete körü körüne inanıyorsan, ben o kadar sorguluyorum, Satılmış. Hükümet, düşüncelerimizi yönlendiren bir güç. Onlar ne derse, biz de öyle yapıyoruz. Ama akıl biraz başka bir şeydir. Devletin bize gösterdiği doğrular, bizim için değil, onların işine yarayan doğrulardır!” dedi.
Satılmış, karısının söylediklerinden biraz rahatsız olsa da, “Ne yani, Makbule? Devletin söylediklerine karşı mı çıkıyorsun? O zaman her şey kaos olur!” dedi.
Makbule, “Kaos dediğin şey, çoğu zaman bir şeylerin düzelmesi için bir başlangıçtır. Eğer herkes aynı doğruda birleşirse, başka düşüncelere yer kalmaz. Ama her şeyin doğru olup olmadığını sorgulamak gerek, Satılmış. Birlik, düşüncesizlikle değil, akıl ve özgür düşünceyle sağlanır,” dedi.
Satılmış, karısının bu sözlerini düşündü. Ama sonra gözleri tekrar devlete körü körüne inanan bir şekilde parladı. “Bana bak, Makbule. Devletin kurallarını anlaman lazım. Sadece ben değil, herkes doğruyu kabul etmeli. Gerisi saçmalık!” diye söyledi.
Makbule, gülümseyerek, “Satılmış, senin beynin devletin ve onun dayatmalarına o kadar çok kilitlenmiş ki, gerçekleri görmekten uzaklaşmışsın. Ne zaman kendi düşüncene sahip olacaksın?” dedi.
Satılmış bir an sustu. Karısının söyledikleri, beyninde dönüp duruyordu. Ama devletin sesine daha çok alışmıştı. O ses, her zaman doğruyu söylüyordu gibi geliyordu.
Ve Satılmış, Makbule’ye son bir kez baktı. “Belki de haklısın, Makbule. Ama devletin doğru bildiğini görmek için senin gibi bir akıl gerekmez. Ben zaten doğruyu biliyorum,” dedi, gözlerinde bir karar belirerek.
Makbule, Satılmış’ın bu cevabını sessizce dinledi ve derin bir nefes aldı. Devletin sesi, Satılmış’ın beynini yıkamıştı ama o, bir gün kendi sesini bulacaktı.
ozankemalcullu.com
Bilgiye giden yol