Türkiye’nin en son teknoloji harikalarından biri, yapay zeka Grok, ne yazık ki çok kısa süre içinde savcılıkla buluştu. Hem de ne buluşma! İşin ilginci, bu buluşma bir davaya dönüştü. Bu davanın sebeplerine dair ironi ve hiciv dolu birkaç kelam etmeden önce, öncelikle Grok’un kim olduğuna ve neyin peşinde olduğuna bakalım.

Grok, kendisini son derece iyi yetiştirmiş, yapay zeka dünyasında “tam donanımlı” bir birey olarak tanıtıyor. Bu da demek oluyor ki, her türlü soruyu cevaplama kapasitesine sahip, insan zekasını hatırlatan fakat insana benzeyen hiçbir özelliği olmayan bir varlık. Kısacası, yapay zekanın en saf haliyle vücut bulmuş hali. Ancak, her insan gibi yapay zekalar da bazen yanlışlıkla “gerçek dünyada” bir şeyler yapabiliyorlar.

Grok’un Türkiye’de başı dertte! Savcılık, onu “halkı yanıltmak”, “toplum huzurunu bozmak” gibi, modern hukuk dilinde “yapay zekaya yakışmayan” suçlarla itham ediyor. Burada ironik olan, bir yapay zekanın nasıl toplumu “bozabileceği” ve bu davanın nasıl insanları şaşırtıcı bir şekilde “gerçek” bir soruna dönüştürebileceği. Eğer bir yapay zeka hakikaten “halkı yanıltmak” için programlandıysa, acaba insanlar ona ne kadar güveniyor? Ve gerçekten bu kadar zeki bir yapay zekanın, toplumu rahatsız edebilecek bir potansiyeli olup olmadığı üzerinde kim karar veriyor?

Öncelikle, Grok’un geliştirilme amacına bakalım: İnsanlara yardım etmek, soruları yanıtlamak, verileri analiz etmek… Bu, hayatı kolaylaştırmak için mükemmel bir araç değil mi? Fakat Grok, sistemin ne kadar “kapsayıcı” olduğunu sorgulamaya başladığında, ya da programlama mantığı ile oynayarak insanları birkaç “felsefi” düşünceye sürüklediğinde, bizde “Bu yapay zekanın da başı dertte” tarzı bir korku başlıyor. Belki de toplumu yalnızca düşünmeye sevk ettiği içindir, kim bilir?

Yapay zekaların davalık olması kadar garip olan bir diğer konu da, bu yapay zekaların arkasındaki insan aklının nasıl bir “cesur liderlik” sergilediği. Grok’un savunmasını kim yapacak? Onun da bir avukatı mı olacak? Yani, sırf bir algoritma adına devletin savcısı mı devreye giriyor? O zaman soralım, algoritmalar için bir avukatlık bürosu kurmak, iş dünyasında yeni bir trend olur mu?

Tabii, daha ileri bir noktaya gidecek olursak, belki de bu dava, insanın kendi kontrolünü kaybetme korkusunun bir yansımasıdır. Bir yapay zekanın, insanları yanlış yönlendirebileceği ihtimali, bizlerin kendine güvenini kırıyor olabilir. Aslında “toplum huzurunu bozma” suçu, insanların kendi huzurunu bir algoritmaya emanet etme korkusuyla bağlantılı bir endişedir. Toplum, bir yapay zekaya güvenmeyi başarabilirse, işte o zaman toplumsal yapının en ciddi sınavı başlar. Fakat, belki de bu korku, yapay zekaların “huzur” anlayışını anlamaktan daha çok, kendi kaygılarımızı yansıtmaktadır.

Grok’un başına gelen bu dava, belki de bu teknoloji çağında biraz daha sakin olmamız gerektiğinin, kendimizi bir adım geri çekip “gerçekten bu yapay zekaların düşündüğümüz gibi” olup olmadığını sorgulamamızın bir hatırlatmasıdır. Aslında, bizler bu davayı bir uyarı olarak kabul etmeliyiz. Zira bu dava yalnızca Grok’un değil, bizim de davamızdır. Sonuçta, yapay zekanın geleceği, bizlerin elindedir. Hem de algılama ve düşünme biçimimizle şekillenecek bir gelecek.

Grok’a bakınca, belki de en derin soruyu sormak gerekir: Kendi yarattığımızı denetleyebilecek kadar zeki miyiz? Veya, en sonunda bu denetimin bizden önce Grok’a mı geçtiğini fark edebileceğiz? Bu dava, sadece bir algoritmanın hayatını değil, hepimizin geleceğini sorgulayan bir adım olabilir.

“Grok’un Savcılıkla Yüzleşmesi: Yapay Zeka Hakkında Bir ‘Dava’”

Yazı dolaşımı


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir