1980’li yıllarda Tarlabaşı ve çevresi terkedilmiş Rum evleriyle doluydu. Bu evlerde genelde gömlek ve pantolon dikim atölyeleri olurdu. Babamın konfeksiyon dükkanı olduğu için bu atölyelerden aldığımız gömlek, pantolonları aşağıdaki Kasımpaşa’da bulunan dükkânımıza götürüp satardık. Osman Bey’den aldıysak malları pangaltı-kasımpaşa dolmuşu ile geri dönerdik. Ya da Ömer Hayyam’dan aşağı sırtımızda taşırdık. Bazen de Tepebaşından Pera Palasın yanında aşağı madamın Çay bahçesinin yanında aşağı inerdik. Beyoğlun’da Şarapçı Pano hala açıktı. Yani Pano hala hayattaydı. İçinde kocaman şarap fıçıları olan haşlanmış yumurta ile şarap satan bir dükkandı. Her şey doğaldı. Çok süslü, dekorlu ve yapay değildi yiyecekler. İşte şimdiki Yunanistan ve Atina’da öyle. Kıçı kırık bir Yunanca ile bile bir Uzeriye (Uzo ve meze satan dikkan) girip biraz peynir, biraz kavun ve bir 125lik uzo söyleyip orada tanımadığın insanlarla muhabbet edebilirsin. Hemen herkes her şeyi anlatmaya karısından şikayet etmeye veya hükümeti çekiştirmeye hazır. Yunanlar genelde sözcüklerin sonuna -aki ekleyerek her şeyi minik, az, küçük, yormayan, kolay şekle dönüştürüyorlar. Hastanede randevu kuyruğunda beklerken sıra numarası “numeraki” oluyor. Jambon “jambonaki” ya da su “neraki” oluveriyor birden. Trakyalılar ” Alasın üzerine bir hırkacık , üşemeyesin be” demesi gibi. Burada küçük küçük demlenme kültürü ve sarhoş olup etrafa zarar vermeme kültürü çok hoşuma gidiyor. Kafa kıyak ama hastalıklı değil. İnsanlar yavaş yavaş 4-5 saat demlenip sohbet edip gülüp rahatlıyorlar. Sarhoş olup etrafı kırıp dökme adeti yok.
Başka bizde eskide kalan fakat hala burada devam eden bir şey de samimiyet. Sokağın manavı Kosta abi 60 lı yaşlarda akşam üstü demlenmeye başlar genelde. Ne zaman geçsem ” Yannis , gel sana bir kasa domates vereyim” deyip hafif ezik domateslerle dolu kasayı bana verir. İsmim Yunanlara göre “O Tzan” yani Erkek takısı “O” ve Tzannis’in Tzan kelimelerinden oluşuyor. “Giannis,Ioannis, Giovanni, John, Jean” bunların hepsi aynı şey arkadaşlar. Bizdeki Yahya yani Vaftizci Yahya demek. O yüzden Yunanistan’da ismimi Yannis diye söylemeleri çok hoşuma gidiyor. Domatesleri almamak ayıp olur deyip eve götürünce kadın zekası kıvrak hanım hemen onları kaynatıp salça yaptı.
Diğer bir güzellik saat akşam 11 de hafta sonu 17-18 yaşında kızlar gurup şekliden en güzel şekilde giyinmiş metro ile şehir merkezine rahatça gidip eğleniyorlar. Yaz geldi mi de hafta sonları tüm ahali parmak arası terlik, kolda plaj çantası metro ile deniz kenarlarına gidip akşama kadar arkadaşları ile plajda eğlenip erkekli kızlı geri geliyorlar. Metro iki şehri birleştiriyor. Pire ve Atina zaten birleşikler ama tarihi iki şehir devleti olduğu için bence birleştirmiyorlar. Bir başka özellik de küçük belediye şeklinde koruyorlar her yeri. 5-6 milyonluk bir şehrin çoktan büyükşehir olması lazım ama yapmıyorlar. Diğer sevdiğim bir şey de tarihi yerlere yakın 2 kattan fazla yükseklik vermiyorlar. Şimdilik aklıma gelenler. Sevgiler